Eksik olan diş tedavisi tek diş için uygulanacaksa köprü ile restore edilmesindense, implant ile tedavi edilmesi daha koruyucu olacağından tavsiye edilmektedir.
Köprü protezi yapılabilmesi için sağlıklı dişlerin küçültülmesi sonucu üzerlerinin kaplanması gerekecektir. Bu köprüler belirli aralıklarla değiştirilmesi ekonomik bir çözüm değildir. Bunun yerine eksik diş veya dişlerin boşluğuna yerleştirilecek implantlar sayesinde, eksik diş yanında bulunan sağlıklı dişlere zarar vermeden tedavi edilebilir.
İmplant destekli protezler, eğer ağızda hiç diş kalmamışsa, bulantı refleksi ve protezin tutuculuğunun yeterli olmaması nedeniyle, hareketli protez kullanılmadığından kişiye ihtiyacı olduğu konforu sağlayabilir.
İmplant multidisipliner bir yaklaşımla yapılır. Bu bir ekip işi olup; implantı çene kemiği içine yerleştirecek cerrahi uzman ile implant üstü protezi yapacak protez uzmanı birlikte çalışırlar.
İmplant ileri derecede kontrol edilemeyen diyabet gibi bazı sistemik hastalıkları olan kişiler dışında herkese uygulanabilir. İmplantlar titanyumdan yapıldıkları ve doğal diş kökü yerine konumlandırıldıkları için doku uyumludurlar ve herhangi bir alerjik veya toksik rahatsızlığa neden olmazlar.
Muayene aşamasında detaylı bir ağız içi muayenesi ile diş etleri, alt çene ve üst çenenin ilişkileri ile dişler arasındaki ilişki incelenir. En az hata ile tedavi sürecinin tamamlanması için klasik radyografileri dışında, komplike vakalarda üç boyutlu tomografi istenilerek, çenenin birebir ölçü modeli belirlenir, implantların yerleştirileceği bölgeler planlanır.
Doğru planlama süreci, en sağlıklı tedavinin başlangıç noktasıdır. Yapılacak operasyona dahil olacak uzman, deneyimli ekip, gerekli ekipman ve gerekli hijyenik ortamda yapılması da ayrıca önem taşımaktadır. İmplantlar diğer diş tedavileri gibi lokal anestezi sonucu uygulanmaktadır. Fakat çene kemiğinin yeterli olmadığı ve greft dediğimiz doku ilavesinin gerekli olduğu bazı vakalarda, uzun operasyonlarda veya aşırı stresli hastalarda genel anestezi veya sedasyon altında konforlu bir şekilde operasyon yapılabilmektedir.
Operasyon sonunda osseointegrasyon denilen implantın kemik yüzeyine bağlanması beklenmelidir. Bu süreç kemik yapısına göre farklılık gösterebilir. Süreç tamamlandıktan sonra üst yapı oluşturulur. Operasyondan sonra protezler yapılıncaya kadar estetik ve fonksiyonun devamı için geçici protezler yapılır.
Protez yapımına yardımcı olmak için ağzın sert ve yumuşak dokularında uygulanan düzeltmeleri de kapsamaktadır. Aslında çene cerrahisi başlığı çok genel ve etkin bir tedavi modelidir bu sebepten, çene-yüz bölgesi, alt çene eklemi, tükürük bezi rahatsızlıkları, çene cerrahisinin çalışma alanı içindedir. Bazı sistemik hastalıkların, ağız içerisindeki belirtilerin saptanması ve tedavisi de bu başlık altında çözümlenmektedir.
Diş hekimliğinde sıklıkla uygulanan implantların çeneye yerleştirilmesi, implant için gerekli olan kemiğin yetersiz olması sonucu kemik greftleri konulması gibi ileri implant cerrahisi uygulamaları da yer almaktadır.
Çene cerrahisinin kapsamında olan diğer bir konu ise, doğumsal veya sonradan gelişen çene yüz anomalileridir. Bunlar arasında sıklıkla rastlanan damak ve dudak yarıkları, alt veya üst çenenin ileride veya geride konumlanması nedeniyle çiğneme fonksiyonunun ve estetiğin bozulduğu gibi durumlar gelmektedir.
Tanı yöntemleri
Çene cerrahi tanı yöntemleri kapsamında röntgen gibi geleneksel tekniklerin kullanıldığı ve tomografiyle desteklenerek, hastanın birebir ölçüde üç boyutlu kemik modelinin elde edildiği ileri tekniklerde kullanılmaktadır.
Bu sayede ameliyat öncesinde kesin tanı konularak operasyon planı tam olarak yapılabilmektedir. Tanı ve tedavi sırasında başarılı olmak için ortodonti, ve prostodonti gibi diş hekimliğinin diğer uzmanlık alanlarıyla birlikte multidisipliner çalışılması gerekmektedir.
Çene eklemi bozukluklarında teşhis için muayene ile birlikte bazı yardımcı testler de kullanılabilir. Ayrıca geleneksel veya bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme de sıklıkla kullanılan görüntüleme yöntemleridir. Nadiren sintigrafi veya PET tetkikleri de gerekebilir.
- Semptomların tedavisi.
- Altta yatan nedenin tedavisi.
- Hazırlayıcı faktörlerin ortadan kaldırılması.
- Patolojik etkilerin tedavisi.
- Hasta eğitimi ve koruyucu tedavi
- Splint tedavisi
- İlaç tedavisi
- Egzersizler
- Fizik tedavi
- Manipülasyon
- Psikiyatrik destek
- Geç kalınmış vakalarda ileri tedaviler (Cerrahi vs.)
- Eklemler üzerindeki yükün azaltılması çok önemli olup hastanın stresten uzaklaştırılması gerekir.
- Sakız çiğnenmesi ve çeneyi yoracak sert gıdalar yenmesi yasaktır.
- Esnerken ve hapşırırken ağız aşırı açılmamalı, çene elle desteklenmelidir.
- Isırma hareketi kesinlikle yapılmamalı, besinler küçük parçalar halinde ağza alınmalıdır.
- Tek taraflı çiğneme yapılmamalı, besinler iki tarafta kullanılacak şekilde çiğnenmelidir.
- Ağrının çok olduğu durumlarda, doktora başvurma sürecine kadar; ağrı kesici, kas gevşetici ve antienflamatuar ilaçlara başvurulabilir.
- Erken ve patolojik tüberkül temasları düzeltilir.
- Kapanış kontrol edilir, gerekiyorsa hasta ortodonti bölümüne sevk edilir.
- Diş eksiklikleri varsa protetik tedaviler yoluyla giderilir ve nötral bir kapanış sağlanır.
- Diş sıkma veya gıcırdatma devam ediyorsa, psikiyatri konsültasyonu istenir.
Bu tamamlayıcı tedaviler sonucunda, tedavi süreci tam başarıyla sonuçlandırılabilir. TME disfonksiyonlarının tedavisi öncelikle hasta uyumu olmak üzere, multidisipliner bir yaklaşımı gerekli kılar. TME uzmanının uygulayacağı tedaviyle birlikte, fizik tedavi uzmanı, psikiyatrist, nörolog konsültasyonunu da gerektirebilir.
Dişin ağızda görünen kısmına kuron, ağızda görünmeyen, kemik içinde kalan kısmına da kök adı verilir. Dişimiz birkaç tabakadan oluşur. Kuron kısmının en dışında yani ağzımızda görülen kısım mine adını alır. Dişimizin diş eti altında kalan ve kemik ile çevrelenen kök kısmının üzerini sement tabakası örter. Diş mine ve sement tabakalarının altında da dentin tabakası vardır. Dentinin özelliği, dişin en büyük tabakasıdır ve mine tabakasının aksine sinir uçlarını barındırır. Bu özelliği ile ağrı mekanizmasında rol oynamaktadır.
Dentin tabakasının altında diş pulpası vardır. Bu kısımda dişin damar ve sinirleri bulunur. Pulpa dişin sürmesi ve gelişmesi sırasında önemli bir rol oynar. Ayrıca diş sürdükten sonra da ağrı mekanizması ile dişimizin karşılaştığı sorunları bize iletir.
Her insanın ağız boşluğunda bakteriler vardır. Bakteriler aldığımız birçok gıdayla birleşerek ağzımızda asitlerin oluşmasını sağlarlar. Bu oluşan asitleri ağzımızdan uzaklaştıramazsak, bu maddeler mineye zarar verirler ve mine tabakasında çürük oluşmasına neden olurlar. Minede oluşan çürükler tedavi edilmezlerse, mine tabakasının altındaki, dentin tabakasına geçerler. Dentin tabakası ağrı yoluyla bizi uyarmasına karşın oluşan çürük yine tedavi edilmezse bu kez mikroorganizmalar pulpaya doğru hareketlenirler. Bu sırada pulpa kendini korumak için çeşitli yolları devreye sokar. Bu yollardan biri de ağrı yoluyla bizi uyarmaktır ama yine dişimizi tedavi ettirmezsek bir müddet sonra mikroorganizmalar pulpa içindeki damar ve sinirleri harap ederek iltihabın oluşmasını sağlarlar.
Pulpa da iltihabın oluşmasının bir başka yolu da travmalardır. Dişe gelen bir darbe, kök ucundan dişin köküne giren damar ve sinirlerin kopmasına, böylece dişin canlılığını yitirmesine neden olabilirler. Bu durumu herhangi bir yolla mikroorganizmaların eklenmesi pulpanın iltihabına neden olur. Pulpanın enfekte olmasının bir başka yolu da, diş çevresinde uzun süreli periodontal (diş eti ve çevresi) hastalığın bulunmasıdır.
Soğuk ve sıcak gıda tüketim sırasında oluşan diş ağrısı ve hissedilen diş hassasiyeti bir iltihap başlangıcı habercisi olabilir. Bu iltihap belirtilerine dişlerde meydana gelen aşırı renk değişimleri de dahil edilebilir. Bunların dışında çürüğün pulpaya kadar ulaştığı ama tedavi edilmeyen dişlerde enfeksiyon kök ucundan çene kemiğine çıkar ve yüzde küçük, büyük şişlere neden olabilir. Bu durumda enfeksiyonla mücadele, diş hekimin yaptığı işlemlerin yanı sıra antibiyotik kullanımı da uygulanabilir. Genel kanı, yüzde şişlik oluşturan dişin şiş indikten sonra çekilmesi gerektiğidir, ancak bu çok eski bir düşüncedir. Bu noktada enfeksiyonlara neden olan dişler bile kanal tedavisi yapılarak ağızda tutulabilir ve bu diş sağlıklı diş gibi size yıllarca hizmet edebilir.
1. Radyografi alınarak sorunlu dişin belirlenmesi.
2. Diş canlıysa lokal anestezi yapılarak, diş ve çevre dokulardaki duyarlığın yok edilmesi.
3. Dişin mine ve dentin tabakalarındaki çürüklerin temizlenerek, pulpaya ulaşılacak boşluğun oluşturulması.
4. Elektronik aletler kullanılarak çalışma uzunluğunun saptanması ve radyografiyle teyit edilmesi.
5. Döner alet sistemleri kullanılarak, kök kanalı içindeki enfekte dentin tabakalarının ve mikroorganizmaların yok edilmesi ve uzaklaştırılması.
6. Kök kanallarında döner alet sistemleri kullanılırken, çeşitli kök kanalı dezenfektanları ile mikroorganizmaların yok edilmesi.
7. Kanal tedavisine başlarken diş canlı değil ise, kök kanalı içine konulacak bir kanal antiseptiği ile belirli bir süre beklenmesi ve sonraki buluşmada kök kanlarının doldurulması.
- Ağız açma sırasında ağrı yaşamak
- Ağız açıp kapatırken gıcırdama, klik, tıkırtı sesi
- Ağız açma sırasında kısıtlı açabilme veya kilitlenme
- Boyunda ağrı veya boyunda sertlik
- Baş ağrısı (migren ağrısı ile karıştırılmamalıdır)
- Çiğneme sırasında ve yüzde hissedilen ağrı
- Dişleri birbiri üstüne kapatırken hissedilen ağrı
- Çiğneme sırasında çenede yorgunluk hissi
- Genellikle sabahları kalkınca çene açmada güçlük ve çene ağrısı yaşamak
- Esneme zorluğu yaşamak
- Kulak ağrısı ve kulaklarda çınlama, gürleme benzeri sesler, tıkanma ve basınç hissi
- Üst ve alt dişlerimizin birleşme şeklinde ani değişiklik
- Yüz kaslarındaki hiperplaziye bağlı olabilecek yüzde asimetri
- Ağız açma sırasında çenede kayma (deviasyon)
- Çene ya da eklem bölgesine gelen direkt travma (kaza ya da darbe sonucu)
- Tek taraflı çiğneme alışkanlığı
- Diş eksiklikleri
- Diş sıkma ve gıcırdatma
- Stres, depresyon vs.
- Fizyolojik olmayan diş kapanışı
- Eklemin gelişimsel defektleri (hipoplaziler vs.)
- Dejeneratif eklem rahatsızlıkları, osteoarthritis, artrozis
- Otoimmün hastalıklar, romatoid artrit, lupus
- Bilinmeyen faktörler
- Dişler ve kapanış sisteminin muayenesi
- Çiğneme kaslarının muayenesi
- Çene ekleminin muayenesi
***Öncelikle yapılması gereken en önemli şey hasta eğitimidir.
Çene eklemi bozukluklarında teşhis için muayene ile birlikte bazı yardımcı testler de kullanılabilir. Ayrıca geleneksel veya bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme de sıklıkla kullanılan görüntüleme yöntemleridir. Nadiren sintigrafi veya PET tetkikleri de gerekebilir.
Tedavi Yöntemleri
- Semptomların tedavisi.
- Altta yatan nedenin tedavisi.
- Hazırlayıcı faktörlerin ortadan kaldırılması.
- Patolojik etkilerin tedavisi.
Tedavi Seçenekleri Nelerdir?
- Hasta eğitimi ve koruyucu tedavi
- Splint tedavisi
- İlaç tedavisi
- Egzersizler
- Fizik tedavi
- Manipülasyon
- Psikiyatrik destek
- Geç kalınmış vakalarda ileri tedaviler (Cerrahi vs.)
- Çene eklemleri üzerindeki yükün azaltılması çok önemli olup, hastanın stresten uzaklaştırılması gerekir.
- Sakız çiğnenmesi ve çeneyi yoracak sert gıdalar yenmesi yasaktır.
- Esnerken ve hapşırırken ağız aşırı açılmamalı, çene elle desteklenmelidir.
- Isırma hareketi kesinlikle yapılmamalı, besinler küçük parçalar halinde ağza alınmalıdır.
- Tek taraflı çiğneme yapılmamalı, besinler iki tarafta kullanılacak şekilde çiğnenmelidir.
- Ağrının çok olduğu durumlarda, doktora başvurma sürecine kadar; ağrı kesici, kas gevşetici ve antienflamatuar ilaçlara başvurulabilir.
- Erken ve patolojik tüberkül temasları düzeltilir.
- Kapanış kontrol edilir, gerekiyorsa hasta ortodonti bölümüne sevk edilir.
- Diş eksiklikleri varsa protetik tedaviler yoluyla giderilir ve nötral bir kapanış sağlanır.
- Diş sıkma veya diş gıcırdatma devam ediyorsa, psikiyatri konsültasyonu istenir.
Bu tamamlayıcı tedaviler sonucunda, çene eklemi tedavisi süreci tam başarıyla sonuçlandırılabilir. Temporomandibuler eklem(TME) disfonksiyonlarının tedavisi öncelikle hasta uyumu olmak üzere, multidisipliner bir yaklaşımı gerekli kılar. Temporomandibuler eklem uzmanının uygulayacağı tedaviyle birlikte, fizik tedavi uzmanı, psikiyatrist, nörolog konsültasyonunu da gerektirebilir.
- Kalıtsal etkenlere bağlı,
- Doğumsal anomaliler (dudak, damak yarığı gibi),
- Hatalı fonksiyonlar (ağız solunumu gibi),
- Zararlı alışkanlıklar (parmak emme, uzun süre emzik kullanma gibi),
- Çürük nedeniyle süt dişlerinin erken kaybedilmesi,
- Diş gıcırdatma veya düşme, çarpma gibi travmalar,
Düzgün diş ve çeneler iyi bir yüz estetiğinin, güzel bir gülümsemenin ayrılmaz parçasıdır. Bu sebeple çene eklem bozuklukları, diş yapısı ve yüz bölgesindeki bozukluğu estetik açıdan toparlanması amacıyla tedavi edilmelidir. Aynı zamanda;
- Kişinin etkin şekilde besinleri ısırabilip, çiğnemesi ve konuşmasına yardımcı olmaktadır.
- Dişeti hastalıklarına ve çürüğe yatkınlığı azaltmakta, sağlıklı diş ve dişetlerine katkıda bulunmaktadır.
- Çene eklemi bozuklukları gibi fonksiyonel sorunların oluşumunu azaltmakta, bu bozuklukların tedavisinin önemli bir parçasını oluşturmaktadır.
Ortodontik tedavi her yaşta uygulanabilir. Ancak özellikle çene bölgesini ilgilendiren sorunlar varsa, büyüme ve gelişimden de yararlanabilmek için çocukların tam buluğ çağına girmeden önce (10-12 yaş) muayeneye edilmeleri gerekmektedir.
5-6 yaşlarındaki çocuklarda ise büyüme ve gelişimi bozabilecek sorunların erkenden saptanabilmesi için ortodontik muayene çok yararlıdır.
Bu tedavilerde amaç, daimi dişlerin düzgün sürebilmeleri için yeterli yeri hazırlamaktır. Bu amaçla erken kaybedilen süt dişlerinin yerini koruyan yer tutucular hazırlanmaktadır. Ayrıca diş çürüklerine yatkın çocukların pedodontist tarafından takibi önerilmektedir.
Kötü alışkanlıklar olarak sıralayabileceğimiz parmak emme, anormal yutkunma gibi faktörlere bağlı gelişebilecek problemleri önlemek veya daimi dişlere yer kazanmak amacıyla çeşitli hareketli aygıtlar hazırlanabilmektedir.
Daimi dişler sürdükten sonra ortodontik tedavi artık dişlerin üzerine yapışan ve tedavi süresince çıkarılmayan braketler ve bu braketlerin içinden geçen tellerle yapılmaktadır. Bazı diş bozuklukları ise dişlerin iç yüzeylerine braket uygulanmasına izin vermekte, böylece tamamen görünmez olabilmektedir (Lingual Ortodonti). Sabit ortodontik tedavi sağlıklı diş ve dişetlerine sahip her yaştaki hastaya uygulanabilmektedir. Tedavi ile elde edilen sonuçların korunması için çeşitli pasif aygıt ve dışarıdan görünmeyen tellerle uzun süreli pekiştirme gerektirir.
Çürük veya travma sonucu dişte meydana gelen harabiyet, bazı durumlarda dişin büyük bir bölümünün kaybedilmesine ve dişin zayıflamasına yol açar. Dişin dayanıklılık açısından kuvvetlendirilmesi için metal, seramik veya tam seramik restorasyonlarla kaplanması gerekir. Dişin şeklini, rengini ve işlevini geri kazandıran bu kaplamaya kuron denilir.
Köprü yapımı diş eksikliklerinin giderilmesinde kullanılan yöntemlerden bir tanesidir. Eksik diş veya dişler, komşu dişlerden destek alınarak yapılan köprülerlerestore edilmeye çalışılır. Bu nedenle komşu dişlerin belli bir oranda küçültülmesi gerekir. Köprüler genellikle çiğneme kuvvetlerine dayanacak metal bir alt yapı ve estetiği sağlayan porselen üst yapıdan oluşur. Ancak günümüz teknolojisinde bazı durumlarda sadece porselenle daha estetik ve doğal köprüler yapılması mümkün olmaktadır.
Hareketli protezler, eksik dişlerin tamamlanmasında sıklıkla kullanılan tedavi yöntemidir. Eksik diş sayısının sabit bir protezle telafi edilmeyeceği durumlarda uygulanır. Protez, çene üzerindeki eksik dişlerin bir kısmını tamamlaması halinde parsiyel protez, çenedeki dişlerin tümünün eksik olması durumunda ise total protez diye adlandırılır.
Hepimiz protez kullandığımızda ağzımızdaki protezlerin hemen fark edileceğinden endişe ederiz. Ancak günümüz teknolojisinde, protezlerle doğal bir görüntü sağlamak ve hastanın estetik beklentilerini tam olarak karşılamak oldukça kolaylaşmıştır.
Eğer dişlerinizin tümünü veya bir kısmını kaybetmişseniz, protezler, görümünüzü, konuşmanızı, gıdaları ısırmanızı ve çiğnemenizi düzeltecektir. Protez yapılmaz ise, doğal dişler, eksik komşu dişlerin olduğu boşluğa doğru eğilebilirler; üst dişler aşağı, alt dişler yukarı doğru yer değiştirebilir. Bu durumda kalan dişlerinizin ısırma ve çiğneme işlevini sağlıklı yapmasını engeller. Protezler dişlerinizin çekiminden hemen sonra ağzınıza uygulanabilir, bu tip protezlere ‘immediat protez’ denir.
Eğer hareketli proteziniz varsa, onların temiz tutulması oldukça önem taşımaktadır. Protezlerin temizlenmesi, doğal dişlerin temizlenmesinden daha kolaydır.
- Protezin kırılmaması için su dolu bir kap içinde yıkayın, böylece düşürürseniz kırılma olasılığı ortadan kalkmış olur.
- Orta sertlikte bir fırça ile her gün fırçalayın.
- Diş macunu veya sabun kullanabilirsiniz ama ağzınıza uygulamadan önce iyice durulanması gerekmektedir.
- Gece yatarken mutlaka protezleri ağızdan çıkarıp, su dolu bir kaba koyarak ağız içerisindeki dokuların tükürükle temas etmesini ve havalanmasını sağlanmalıdır.
İmplantlar, eksik dişlerin tamamlanmasında kullanılan bir yöntemdir. İmplantın bir parçası cerrahi işlemle kemik içine doğal diş kökü gibi yerleştirildiği için, hastalar implantları gerçek diş gibi hissederler ve kullanırlar. Bu işlem genellikle lokal anestezi ile yapılır. Hastanemizde bu işlemi ameliyathane ortamında genel anestezi veya sedasyon ile de uygulatabilirsiniz. İmplantların çene kemiği ile kaynaşmasını takiben üzerine sabit veya hareketli protezler uygulanır.
Koruyucu diş hekimliğinde en etkili tedavi şekli olarak kabul edilen florür tedavileri, sağlıklı bireyler ve çürüğe yatkın hastaların, dişlerdeki hassasiyet ve erozyon tedavisinde, özel bakıma ihtiyacı olan sistemik rahatsızlığı olan bireylerde uygulanabilmektedir. Uygulamalar bireyin yaş ve çürük oluşum riskine göre belirlenen sıklık ve miktarlarda gerçekleştirilmektedir.
Anatomik olarak azı dişlerinin çiğneyici yüzeylerinde bulunan girinti ve çıkıntılar, yiyecekler için yapışıp kalabilecekleri bölgeler oluşturmaktadır.
Fissür örtücüler, dişlerde bu yüzeyleri örterek, besinlerin tutunmasını azaltacak ve fırçalanmasını kolaylaştıracak bir yüzey oluşturulmasına yardımcı olmaktadır. Klinik uygulamalar sonrasında çürük oluşumun %70-%80 oranında azalma görüldüğü bilinmektedir.
Diş eti kanamaları yaygın olan periodontal hastalıkların ilk belirtisidir. Kızarık diş etleri, şiş ve parlak yüzeylidir. Çoğu zaman bu belirtilere, ağız kokusu, diş etinde kaşınma, kanama hissi, dişlerde hassasiyet de eklenebilir.
Periodontal hastalıklar, çocukluktan yaşlılığa kadar her yaşta insanı farklı derecede etkileyebildiği görülmektedir. Çoğu zaman hastanın ağrı gibi bir şikayeti olmadığı için belirti vermeden ilerleyebilmektedir. Hastanın şikayeti olduğunda ise sağlam, çürüksüz dişler destek dokulardaki kayıplardan dolayı sallanarak kaybedilmektedir.
Ana dişler ne kadar sağlıksız olsalar dahi kurtarılabilecekse eğer kayıp yaşanmaması için gerekli tüm tedavi yöntemleri uygulanmalıdır. Bu noktada devreye Periodontal tedavi girmektedir. Hastalığın tipi ve şiddetine göre farklı tedavi yöntemleri uygulanabilir. Bunlar; öncelikle ağız hijyeni eğitimi, diş taşı temizliği, kök yüzeyi düzleştirilmesi, rejeneratif, rekonstrüktif ve mukogingival operasyonlar olarak basitçe özetlenebilir. Periodontal tedavi içerisine yüksek gülme hattı olan bireylerin diş eti estetiğini sağlamakta dahil edilebilir. Hastanın alışkanlıkları ve uzman doktor ile yapacağı işbirliği, ağız hijyeni ve tedavi planlaması başarıyı doğrudan etkiler.
Periodontal olarak sağlıklı olmayan dişlere hiçbir restoratif tedavi uygulanamaz.
- Bakteri plağı
- Karbonhidratlı gıdalar (şeker, un vs.)
- Bünyesel etkenler (dişin yapısı, tükürüğün bileşimi vs.)
- Zaman (besinlerin ağızda kalış süresi)
Ağızda bakterilerin oluşturduğu bakteri plağı, şekerli ve unlu yiyeceklerin ağızda kalan artıkları sebebi ile asit oluşturabilmektedirler. Bu asitler, dişin mineral dokusunu çözer ve dişin minesini bozarak diş üzerinde kavite adını verdiğimiz oyukların oluşmasına neden olur.
Diş çürükleri; dişin çiğneme yüzeyinde, dişlerin birbirine temas eden ara yüzlerinde veya dişlerin boyun bölgelerinde oluşabilir. Gözle görülebilen yüzeylerde oluşan kahverengilik veya oyukların belirlenmesi kolaydır, fakat bu belirtileri oluşturmamış çürüklerde röntgen tanısı da gereklidir.
Dişin mine dokusunda başlayan çürüme tedavi edilmediğinde dentin dokusuna ilerler. Dentin, mineye göre daha kolay çözünen bir yapıdır ve bu nedenle çürük ilerlemesi hızlıdır. Dentin dokusuna erişmiş bir çürükte hastada bir etken sonucu çıkan sıcak, soğuk, ekşi, tatlı hassasiyeti olabilir. Bu ağrı etken ortadan kalktığında geçer. Eğer ağrı sürekli hale gelmişse çürük dişin damar-sinir paketinin toplandığı pulpa tabakasına ilerlemiştir ve kanal tedavisi gereklidir.
Kompozit Dolgu
Silikondioksit parçacıkları içeren bir plastik karışımıdır. Çeşitli renk seçenekleriyle dişte fark edilmez ve estetik-beyaz dolgu olarak da adlandırılır. Bir dönem sadece ön dişlerde kullanılan materyal, çeşitli yöntemlerle güçlendirilerek arka dişler için de uygun hale getirilmiştir. Özel bir bağlayıcı ajan kullanılarak dişe yerleştirilen dolgu malzemesi, ışık cihazıyla sertleştirilir ve cilası aynı seans içerisinde yapılır.
Porselen Dolgu
Porselen dolgularda hazırlanan kaviteden ölçü alınır ve laboratuvara gönderilir. Hasta bir sonraki seansa geldiğinde cilalanmış olan porselen dolgu kaviteye yapıştırılır.
Amalgam Dolgu
Gümüş, kalay ve bakır alaşımının %45-%50 oranında civa ile karıştırılmasıyla meydana gelir. Çürükten temizlenen kavite amalgam dolgu malzemesi ile doldurulduktan sonra, o bölgenin iki saat kullanılmaması ve 24 saat sert bir şey çiğnenmemesi önerilir. 24 saat sonra iyice sertleşen dolgu cilalanarak işlem tamamlanır
Ağız kokusu kaynağına göre üç gruba ayrılır:
- Kaynağını ağız içerisinden alan kokular.
- Nefes ve solunum yollarından gelen kokular.
- Sindirim sisteminden gelen kokular.
Ağızdan gelen kokuların kaynağı çoğunlukla yine ağız içindeki sorunlardır. Ağız kuruluğu, uzun süreli açlık, ağız içerisindeki hastalıklar, iltihaplar ve dil üzerinde biriken bakteriler ağız kokusunun ana sorunlarındandır.
Tedavi edilmemiş çürükler, dişler arasında sıkışıp kalmış gıda artıkları, hatalı yapılmış protezler, dişeti hastalıkları ve gerekli ağız bakımının yapılmaması, ağız kokusunun birçok nedenleri arasında sayılabilmektedir.
Sindirim sisteminden gelen kokular, oldukça azdır ve çoğunlukla mideden gaz kaçırıldığında ortaya çıkar.
Nefes ve solunum yollarından kaynaklanan kokular ise, tüm ağız kokularının yaklaşık %10’u kadardır ve bazı ciddi hastalıkların habercisi ya da onların sonucu olarak ortaya çıkabilmektedirler. Şeker hastalığı bu hastalıklar arasında ilk akla gelenler arasındadır. Solunum yollarındaki kronik enfeksiyonlar ve bademcik taşları gibi faktörler de nefesin kokmasına neden olabilmektedir.
Ağız kokusunun tedavi edilebilmesi için önce ağız kokusu kaynağının doğru belirlenmesi ve bu tespit sonucu ortadan kaldırılması gerekmektedir. Kliniğimizde ağız kokunuzun düzeyinin belirlenebilmesi için özel cihazlar kullanılmaktadır. Ağız içi kaynaklı kokularda tedavi, kişiye ve gereksinimlerine özgü olarak hazırlanmakta ve çoğunlukla ağız içerisindeki gıda takılmalarının ortadan kaldırılması, iltihapların ve çürüklerin temizlenmesi ve ağız içi bakteri sayısının ağız bakımı yöntemleriyle azalmasından oluşmaktadır. Diş kliniğimizde bu tedaviler bir taraftan gerçekleştirilirken, diğer taraftan da ağız bakımı eğitimi ve uygulamaları ile ağız kokusunun tamamen ortadan kaldırılmasını sağlamaktadır.
Ağız bakımı olarak sadece diş fırçası kullanımı yeterli değildir. Bakterilerden ve oluşturdukları ağız kokusu ve diğer olumsuzluklardan kurtulabilmek için diş ipi, köprü altı ipi ve dil kazıyıcısı kullanılması gerekmektedir. Gerekli olduğunda anti bakteriyel ağız gargaralarının kullanımı yararlı olmaktadır.